ESKİ SAZLA YENİ TÜRKÜ SÖYLEMEK
Cengiz SAVAŞ
“Önce sevmek gerek sultanım. Karşına bir malzeme çıkar, ona sevgiyle yaklaştıkça, sokuldukça tanırsın. Tanıdık'ça seversin. Bir kere sevdin mi, gönül verdin mi bu malzemeye, nakış da olur heykel de, mask da”.(1)
Kil ya da çamur ve de ahşap Azimet Karaman’ın ellerine çok yakışır. Onun ellerinde, büyüleyici daha bir başka anlamkazanır. Çocukluğundan beri tanışık olduğundandır belki. Çünkü ülkemiz çocuklarının en kolay ulaşabildiği şeydir kil. O zamanlar onlara aynı bilinçle bakmasa bile, o da her çocuk gibi çakısıyla ağaç yontup, söğüt dallarından düdük, kilden oyuncaklar yapmış, oyunlar oynamıştır. Kanımca, ”Dağları karlı Erzincan’ın” çay rengi küçük kasabasından İstanbullara doğru yollara güvenle çıkması da bundandır. Akademide seramik ve cam bölümüne girdiğinde, kentli yaşdaşlarından birkaç adım önde olması da doğal sayılmalıdır. Öyle de olmuştur.
Azimet Karaman toprağı avuçlamış,sırtını ağaçlara yaslamıştır. Bu sanatı yapanlar ya da bu malzemeleri kullananlar,bu malzemelerle çalışmanın her ne kadar ön hazırlık yapılırsa yapılsın asıl maceranın nesnenin karşısına geçince başladığını bilirler. Ahşabın fiziksel yapısı genellikle yönlendirir yapanı. Üstündeki bir budak bir damar ya da elyaf, kilde oluşuveren anlık bir doku ya da renk yeni düşüncelerin ve yeni maceraların başlayacağının ip uçlarını verir. Geriye ne ön hazırlık kalır,ne de önceden yapılmış tasarımlar. Belki de işin en cazip tarafı burasıdır. Çünkü buluş dediğimiz, sanatın –olmazsa olmaz- en önemli elemanlarından birisi bu aşamada başlar.
Azimet tam anlamıyla arılar gibi çalışır.Yeni şeylerin yeni çabalar gerektirdiğinin bilincindedir. Yaptıklarına bakıldığında, arkasında sürekli bir çalışma temposunun izleri hemen görülür. Her türlü özentiden uzak alçak gönüllü ve gelip-geçici moda akımların sarmalına girmeden, çıkış noktalarını kendi kökenlerinden alarak beslenen, sanatı, sanat dışı güçlerin biçimlendirme, kendilerine göre sanat dünyasına ve topluma yoz bir tür estetik beğeni dikte etme, bir tür ”hizaya getirme”çabalarına inat kendi bildiği ve inandığı yoldan yürümekten vazgeçmeyen bir tavır sergiler. Yaşadığı gibi üretir Azimet Karaman.
Azimet Karaman,geleneksel malzemeleri kullanarak yeni bakışlar, yeni dünyalar kurup, sanat tarihinin derinliklerine yolculuk eder. Çünkü o, ”Geçmişi olmayan hiçbir şeyin yeni olamayacağının” bilincindedir. Duyarlı ve duygusaldır onun çalışmaları. Bir tür arkaik özellikler taşıyan bazı heykellerinin üstüne hiç çıkmayan ana kokusu sinmiştir sanki. Sevgilerini yükler çamura ahşaba. O da bilir ki, ”Önce sevmek gerek”.
Malzemenin iyisi kötüsünün olmadığı, nasıl ele alındığı, nasıl değerlendirildiğinden söz edilebilinir ancak. Çok güzel bir malzemeden çok kötü bir sonuç çıkabileceği gibi, sıradan basit bir malzemeden harika sonuçlar da çıkabilir. Malzemeyi küçümseyenlere bir başka deyişle eski sazla yeni türkü söylenemeyeceği savını ortaya atanlara yanıt çok nettir. Söyleyene bağlı.
(1) Kuzgun ACAR,İş Bankası Yayınları/özel dizi,İstanbul 2004
Paylaş: